2 Ocak 2013 Çarşamba

| | |
“Bazen sessizlik aşkın dilidir.”

Sahi konuşmadan da anlaşılabiliniyordu değil mi? Ne kadar çok unutuyoruz bunu; sessizliğin bazen insanın ruhuna en iyi gelen şey olduğunu, konuşmadan da ifade edilebilecek şeyleri, hatta daha güzel ifade edilebilecek şeyleri konuşarak ifade edemediğimizi. Hep unutuyoruz değil mi? "Ne düşünüyorsan söyle, içinde kalınca büyür, içini acıtır."a inandırdık kendimizi. Söylüyoruz, içimiz acımıyor; iç acıtıyoruz. İç güzelleştiren şeyleri söylemiyoruz çünkü. Dil kötü olan sözleri , hisleri söylemeye daha kolay varıyor. Yol çabuk bitiyor onlar için. Hemen kalpten gelip, beyinden gelip çıkıveriyor ağızdan. Nefret sözcükleri, sevmeyişler... Bencil miyiz? Şüphem kalmıyor zaman geçtikçe. Soru halinde bile soramıyorum bunu. "Benciliz." deyip geçiyorum. Bırak içinde kalsın, onu tüketmesini öğren biraz. Hislerinin sorumlusu kendin ol, başkalarını sorumlu kılma bundan, rica edeceğim. Sevgini o insana karşı duyuyor olabilirsin, fakat o istediği için değil, kendin istediğin için seviyorsun veyahut sevmelisin. Birine sorumluluk yüklemek senin yükünü hafifletmez; hele ki söz konusu gönül mevzularıysa. 

Hazıra alışmışız. Hazır yemekler, birisi sizin yerinize okusun ve özetini paylaşsın, birisi sizin yerinize de hissetsin, siz hiç yormayın kendinizi. Sevgiyi nereden hazır alıyorsanız bana da söyleyin lütfen. Emek verilerek yapılıyor bizim burada yemekler hâlâ. Börekleri açmak saatler sürüyor. Sevgiyi hayata katmak, katabilmek emekle oluyordu en son bıraktığımda, siz benim bıraktığım noktadan bana göre çok geride, kendinize göre ise çok ileridesiniz. Emek verdiğiniz şeyin değeri ne kadar büyük oluyor, o saatlerce açtığınız böreği yemeye kıyamıyorsunuz. Sevgiyi de emek ile oluşturursanız yemeye, tüketmeye kıyamazsınız. Küçük küçük ısırırsınız. Gözün doyması kadar gönlün doyması da önemli, unutmayalım. Büyük sevgi ısırıkları kalbinize oturur, hazmedemezsiniz. 


“Birbirimizi duyabiliyorduk ama bir şey hissetmiyorduk. Her yönümüzle tamamdık fakat aşkımız tamam değildi.”


Gözümüz görüyor, kulaklarımız duyuyor, boğazımızdan hâlâ sesler, kelimeler çıkabiliyor; ona rağmen kendimizi, hislerimizi, sevgimizi anlatamıyoruz. Gözleri görmemesine rağmen, kulakları duymamasına rağmen ve hatta konuşamamasına rağmen birileri ifade ediyor bunları en içten şekilde. "Rağmen"lere rağmen yaşıyor onlar aşklarını, sevgilerini, dostluklarını. Biz bunca müzik dinliyoruz, bunca aşk sözcüğü çıkıyor ağzımızdan; yine de yarım kalan aşklar, tamam olmayan sevgiler yaşıyoruz. Görmeyen gözler sizden daha çok güzellik görüyor; iç güzelliğini görüyor onlar. Konuşamayanlar mı? Bu devirde bir dokunup bin ah işittiğin insanların varlığının artmasıyla bence en güzelleri onlar. Dilin kemiği olsa yüz kere kırılırdı, kemiksiz diye mi bu kadar rahat söylüyorsunuz kırıcı sözleri? Dil kırılmıyor da kalp kırılıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder